Duygularla İlgili 6 Buyuk Teoriye Genel Bakış

Duygular, insan davranışları üzerinde inanılmaz derecede güçlü bir etkiye sahiptir. Güçlü duygular, normalde gerçekleştiremeyeceğiniz veya kaçındığınız şeyleri yapmanız için sizi harekete geçirebilir. Üstelik bu durum size zevk verir. Neden duygularımız var? Bu hislere sahip olmamıza neden olan nedir? Araştırmacılar, filozoflar ve psikologlar, insan duygularının ardında yatan nedenleri açıklamak için farklı teoriler üretmişlerdir.

Duygu Nedir?

Psikolojide duygu genellikle, düşünce ve davranışları etkileyen, fiziksel ve psikolojik değişimlere yol açan karmaşık bir ruh hali olarak tanımlanır. Duygusallık, mizaç, kişilik, ruh hali ve motivasyon gibi bir dizi psikolojik fenomen ile ilişkilidir. Yazar David G. Meyers’e göre insan duyguları fizyolojik uyarılma, etkileyici davranışlar ve bilinçli deneyim içerir.

Duygu Teorileri

Duygu Teorileri

Temel motivasyon teorileri üç ana kategoride toplanabilir: fizyolojik, nörolojik ve bilişsel. Fizyolojik teoriler, beden içindeki tepkilerin duygulardan sorumlu olduğunu öne sürmektedir. Nörolojik teoriler, beyindeki aktivitenin duygusal tepkilere yol açtığını öne sürmektedir. Son olarak bilişsel kuramlar, duyguların oluşturulmasında düşüncelerin ve diğer zihinsel aktivitelerin önemli bir rol oynadığını öne sürmektedir.

Duyguların Evrimsel Teorisi

İnsanların ve hayvanların hayatta kalmasına ve çoğalmasına izin verdiğinden, duyguların evrim geçirdiğini iddia eden natüralist Charles Darwin’di. Sevgi ve sevecenlik duyguları, insanları arkadaş aramaya ve çoğalmaya yönlendirir. Korku duyguları ise insanları tehlikenin kaynağıyla savaşmaya ya da kaçmaya zorlar.

Evrimsel duygu teorisine göre duygularımız, uyarlanabilir bir role hizmet ettikleri için vardır. Duygular, insanları uyarıcılara karşı hızlı bir şekilde tepki vermeye motive eder. Bu da başarı şansını ve hayatta kalma şansını artırmaya yardımcı olur.

Diğer insanların ve hayvanların duygularını anlamak da güvenlik ve hayatta kalma konusunda çok önemli bir rol oynar. Tıslayan, kabaran veya pençelerini gösteren bir hayvanla karşılaşırsanız, hayvanın korktuğunu veya savunmaya geçtiğini hızlı bir şekilde fark edebilirsiniz. Diğer insanların veya hayvanların da duygusal tepkilerini doğru bir şekilde yorumlayabilmeniz sayesinde tehlikeden kaçabilirsiniz.

James-Lange Teorisi

James-Lange Teorisi

James-Lange teorisi, fizyolojik bir duygu teorisinin en bilinen örneklerinden biridir. Psikolog William James ve fizyolog Carl Lange tarafından bağımsız olarak önerilen James-Lange duygu teorisi, duyguların olaylara karşı fizyolojik reaksiyonların bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermektedir.

Bu teori, fizyolojik bir reaksiyona yol açan bir uyarıcı (dış etken) gördüğünüzde ortaya çıkar. Duygusal tepkiniz, bu fiziksel reaksiyonları nasıl yorumladığınıza bağlıdır.

Örneğin, ormanda yürürken bir ayı gördünüz. Kalp atışınız hızlanır ve muhtemelen titremeye başlarsınız. James-Lange teorisi, fiziksel tepkilerinizi yorumlayacağınızı ve korktuğunuz sonucuna varmanızı önerir. “Ben titriyorum. Bu yüzden korkuyorum”. Bu duygu teorisine göre, korktuğunuz için titremiyorsunuz. Titrediğiniz için korkuyorsunuz.

Cannon-Bard Teorisi

Cannon-Bard Teorisi

Bir başka iyi bilinen fizyolojik teori, Cannon-Bard’ın duygu teorisidir. Walter Cannon, James-Lange duygu teorisiyle birkaç farklı gerekçede aynı noktada değildi. Cannon-Bard Teorisi, insanların duyguları gerçekte hissetmeden, duygularla bağlantılı fizyolojik tepkileri tecrübe edebileceğini öne sürdü. Örneğin, kalbiniz hızlı atıyor çünkü egzersiz yapıyorsunuz, korku hissetmiyorsunuz.

Cannon ayrıca, duygusal tepkilerin basit bir şekilde fiziksel durumların ürünleri olması için gerçekleştiğini öne sürdü. Örneğin, çevrede bir tehlike ile karşılaştığınızda, hızlı nefes alma ve hızlı kalp atışı gibi korku ile ilişkili fiziksel semptomları deneyimlemeye başlamadan önce hissedersiniz korktuğunuzu.

Cannon, teorisini 1920’lerde önerdi ve bu çalışma 1930’larda fizyolog Philip Bard tarafından genişletildi. Cannon-Bard teorisine göre, duyguları hisseder ve eşzamanlı olarak terleme, titreme ve kas gerginliği gibi fizyolojik reaksiyonlar yaşarız.

Daha spesifik olarak, talamus bir uyarana yanıt olarak beyne bir mesaj gönderdiğinde, fizyolojik bir reaksiyona yol açmasıyla sonuçlanan duyguların ortaya çıktığı düşünülmektedir. Aynı zamanda beyin de duygusal deneyimi tetikleyen sinyaller alır. Cannon-Bard teorisi, duyguların fiziksel ve psikolojik deneyimlerinin aynı zamanda gerçekleştiğini ve birinin diğerine neden olmadığını ileri sürer.

Schachter-Singer Teorisi

Schachter-Singer Teorisi

İki faktörlü duygu teorisi olarak da bilinen Schachter-Singer Teorisi, bilişsel duygu teorisine bir örnektir. Bu teori, başta fizyolojik uyarılmanın gerçekleştiğini, sonra kişinin bu uyarılmayı bir duygu olarak deneyimlemesini ve sebebini tanımlaması gerektiğini ileri sürer. Bir uyarıcı, daha sonra bir duygu ile sonuçlanan, bilişsel olarak yorumlanmış fizyolojik bir tepkiye yol açar.

James-Lange teorisi gibi, Schachter-Singer teorisi de, insanların fizyolojik tepkilere dayanan duyguları gösterdiğini öne sürmektedir. Kritik faktör, insanların bu duyguları tanımlamak için karşılaştıkları durum ve bilişsel yorumdur.

Örneğin, önemli bir matematik sınavı sırasında kalbiniz hızlı atıyor ve avuçlarınız terliyor. Bu duyguyu anksiyete olarak tanımlayabilirsiniz. Ya da başka biriyle aynı fiziksel tepkileri yaşıyorsanız, bu duygusal yanıtları sevgi veya uyarılma olarak yorumlayabilirsiniz.

Bilişsel Değerleme Teorisi

Bu teoriye göre, düşünce, duygulanmadan önce ortaya çıkar. Richard Lazarus bu alanda öncüydü ve bu teori genellikle Lazarus’un Duygu Teorisi olarak adlandırılır.

Bu teoriye göre, olaylar dizisi öncelikle bir uyaranı içerir. Bunun devamında düşünce, fizyolojik bir tepki ve duyguların eş zamanlı deneyimlerine yol açar. Örneğin, ormanda yırtıcı bir hayvanla karşı karşıya geldiğinizde, büyük bir tehlike içinde olduğunuzu düşünürsünüz. Bu, daha sonra korku ile karışık, savunma ve savaşmayla ilgili fiziksel tepkilere yol açar.

Yüzsel Geri Bildirim Teorisi

Yüzsel Geribildirim Teorisi, yüz ifadelerinin duyguları deneyimlemeye bağlı olduğunu göstermektedir. Charles Darwin ve William James, fizyolojik tepkilerin genellikle duygu üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu belirtmiştir. Bu teorinin destekçileri, duyguların doğrudan yüz kaslarındaki değişikliklere bağlı olduğunu düşündürmektedir. Örneğin, sosyal bir ortamda zorla da olsa gülümseyen insanlar, etkinlik sırasında daha iyi vakit geçirirler. Tam tersi, kaşlarını çatan veya donuk bir yüz ifadesi ile vaktini geçiren insanlar, bu ortamdan çabucak sıkılacaklardır.