Kadınların Ruh Sağlıklarını Etkileyen Faktörler

Ruh sağlığı, her insanın cinsiyet, yaşadığı toplum veya sahip olduğu gelir fark etmeksizin; dikkat etmesi, koruması ve farkında olması gereken bir olgudur. Ruh sağlığı konusunda endişe edici bir istatistik, 2018 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınlamış olduğu bir raporda paylaşıldı. Rapora göre dünya genelinde 300 milyon kişi depresyondaydı. Bu sayı, geçen yıllar ve üzerine yaşamış olduğumuz COVID19 pandemisi sebebiyle oldukça artmış durumda ve hem dünya hem de Türkiye genelinde ruh sağlığını korumaya yönelik ihtiyaç da hızla yükselmekte. Dünya genelinde kadınların ruh sağlığının erkeklere oranda daha fazla bozulduğu bilgisi de şaşırtıcı istatistikler arasında. Peki ruh sağlığının cinsiyetler üzerindeki etkisi nedir? Bunun sebepleri neler olabilir? Bu yazıda kadınların ruh sağlığını etkileyen faktörlerden birkaçına değinmek istedik.

Cinsiyet olgusu yüzyıllardır toplumlar ve bireyler arasında tartışma yaratan bir konu. Toplumlarda cinsiyet eşitsizliği olduğu bir gerçek ve dünyanın önde gelen ülkeleri gibi Türkiye de bu konuda eşitliği sağlamak için büyük yatırımlar yapıyor. Bu cinsiyet eşitsizliğinin temelinde pek çok sebep yatmakta; yüzyıllardır oturmuş fikirler ve olgular dolayısıyla da bu eşitsizliği kırmak oldukça zor. Kültür, ekonomik pozisyon, cinsellik, doğurganlık ve ilişkilerde tutum gibi pek çok konuda kadınlarla erkeklerin farklılıkları ortaya çıkar ve özellikle bedeni sebebiyle kadınlar oldukça farklılaşır. Bu farklılıktan dolayı yaşadıkları toplumsal tutumlar, bir yumak haline gelip kadınların günlük hayatlarında konforlarını düşürebilecek şekilde ruh sağlıklarını zedeleyebilir. Örneğin, maddi durumu yerinde ve mutlu bir çevrede büyüyen bir kadın olduğunuzu düşünün. Her ne kadar çalışırsanız çalışın erkek iş arkadaşınız kadar hızlı yükselemiyorsunuz. Bu sizin yaptığınız iş ve yetkinlikleriniz konusunda şüphe duymanıza yol açar mıydı? Bütün bunlar çok zararsız ve küçük şeyler de olsa pek çok olay üst üste geldiğinde başa çıkılmaz olabiliyor ve bazen bu “küçük” şeyler için de yardım istemekten çekinebiliyoruz. Haydi kadınların ortak olarak yaşadığı bazı problemleri konuşalım.

Doğan Çocuğun Cinsiyet Seçimi

#1 Doğan Çocuğun Cinsiyet Seçimi

Toplumların çoğunda soyadı devamının erkeklerle devam etmesi, üreme ve soyu devam ettirme rolünün erkeklerle bağdaştırılması, aile kurmanın ve devam ettirmenin erkeklerle eşleştirilmesi sıkça görülür. Hatta toplumlar ne kadar ilerlemiş olursa olsun (Amerika gibi) tüp bebek ve rahim dışı dölleme işlemlerinde isteğe bağlı kadın ve erkek yumurtaların seçilirken dişi yumurtaların kürtaj ile elenmesi ve erkek yumurtalarla annelerin gebeliğe devam ettiği görülmüştür. Bu işlem Almanya ve Kanada gibi ülkelerde yasaklanmış olsa da bazı ülkelerde yasal olarak yapılabilmektedir ve sırf bu yüzden de bu ülkelerin sağlık turizmi aldığı görülmüştür. Bu işlem yapılamasa da erkek çocuk doğana kadar cinsel birleşme yapılması ve kız çocuk doğumunda annelerin başarısız sayılması gibi pek çok sebeple kadınların üzerine toplumsal bir yük bindiği bir gerçek.

Emzirme

#2 Emzirme

Bazı doğumlarda hormonal pek çok sebeple kadınların sütlerinin yetersiz kaldığı, bazen hiç gelmediği görülmüştür. Emzirmede problem yaşayan annelerin toplum tarafından dışlandığı, suçlandığı ve bazen çocuklarına karşı sorumlu hissettirildiği bile görülmüştür. Halbuki emzirmek bir tercihtir. Sütün yerini alan pek çok gıda geliştirilmiş ve bu gıdalarla bebeklerinin gelişimlerinin düzgün olduğu da gözlemlenmiştir. Emzirmek kimi kadın için acılı; kimisi için de çok kutsal bir süreçtir. Toplumsal baskılar lohusa kadınlar üzerinde pek çok baskı oluşturma ve doğum sonrası kadınları depresyona sürüklemektedir.

Ergenlik ve Cinsel Bunalım

#3 Ergenlik ve Cinsel Bunalım

Kadınlar ergenlik sürecine pek çok erkekten daha önce girer ve erkeklere göre daha sancılı bir ergenlik süreci geçirebilirler. Hormonların değişmesi sebebiyle memelerin erken veya geç büyümesi, akne, vücudun orantısız bir şekilde gelişmesi ve adet görme sebepleriyle kadınların ergenlik süreçlerinin daha travmatik geçtiği söylenir. Aynı zamanda bu dönemde cinsel organlarının da gelişmesiyle arkadaşları tarafından cinsel bir obje haline getirilmeleri ve toplum tarafından dış görünüşleriyle ilgili pek çok ön yargı sebebiyle öz güven kayıpları ve yeme bozuklukları gözükebilir. Aynı zamanda bu süreçte pek çok genç kadın PMS sendromuyla tanışır ve vücudundaki bütün değişimlere ek olarak da cinsel kimliği ve sağlığıyla tanışmak zorunda kalır. Çoğu zaman kadın doğum kliniğine başvurmaktan çekinildiği için de PMS problemleri ve diğer cinsel problemler göz ardı edilebilmektedir.

Infertilite

#4 Infertilite

Infertilite hem kadınları hem de erkekleri ilgilendiren bir durumdur ve çoğu zaman iki cinsiyet üzerinde de yüksek psikolojik baskı oluşturur. Partneri ve ailesine karşı yetersiz hissetme, toplum tarafından aile kurmanın çocuk sahibi olmayla bağdaştırılması durumudur. Bazı toplumlarda çocuk sahibi olmak için ikinci eş alma gibi daha travmatik aile içi sorunlara yol açmaktadır.

Meme Kanseri ve Jinekolojik Kanserler

#5 Meme Kanseri ve Jinekolojik Kanserler

Meme kanseri erkeklerde de görülebilir olsa da her 8 kadından 1’inin meme kanseri riski taşıdığı bilinmektedir. Meme kanserinin sonuçlarından bir tanesinin memenin aldırılması olması, tıpkı jinekolojik kanserlerde rahmin aldırılması durumundaki gibi kadınlarda pek çok psikolojik bunalıma yol açabilmektedir. Toplum içerisinde kadınlar cinsiyetleriyle bağdaştırıldıkları için cinsel organları ve doğurganlıkları çoğu zaman kendi kimliklerini de belirlemelerine yardımcı olur. Fakat bu durumun da etkisiyle kanser tedavisinde pek çok travma yaşamaktadırlar. Meme kanseri olmaktan korkmak, jinekolojik muayenelerden çekinmek gibi pek çok sebeple kadınların bu kanserleri erken teşhis edememesi de bu hastalıkların ölüm oranlarının yüksek olmasına sebep oluyor. Neyse ki bugün kadınların sağlıklarını daha sürdürülebilir bir şekilde kontrol edebilmesi için Triwi, akıllı bir sağlık platformu geliştirdi. Buradan inceleyip siz de üyelik oluşturabilirsiniz.