Boşanma, çok boyutlu bir aile değişim sürecidir. Şimdilerde daha çok rastlanılan bir kriz olarak ele alınmaktadır. Boşanma, çiftler bir arada kalmanın getirdiği sorunları, çatışmaları çözmekte zorlandıklarında, yıpranma sürecine son vermek istediklerinde aldıkları bir karar olarak düşünülmektedir. Boşanma, en çok stres yaratan olaylardan biridir. Kişilerin var olan yaşam tarzı boşanma ile birlikte değişmektedir. Bu sebeple bundan derinden etkilenecek ve süreç onları zorlayacaktır.

Son yıllarda, boşanma kavramı ile ilgili olarak üzerinde durulan yeni bir yaklaşım ise boşanmanın ailenin sonu demek olmadığı ve eşlerin evliliği bitse de çocuk sahibi olan çiftler için ebeveynlik ilişkileri kalıcı ve sürekli olduğundan ailenin yeni bir yapılanma sürecine girdiğini vurgulamaktadır. Bu sebeple, boşanma öncesi ve sonrasında baş etme becerileri önem kazanmaktadır. 

Boşanma Sürecinde ve Boşanma Sonrasıda Yaşanabilecek Zorluklar Nelerdir?

Boşanma, bireylerin yeniden uyum sağlamasını gerektiren bir geçiş ve kriz durumu olarak ortaya çıkmaktadır. Aileler, boşanma süreci ve sonrası dönemde sağlıklı boşanma süreci yaşamaları için psikoeğitime ve bireysel müdahalelere ihtiyaç duyarlar. 

Boşanmaların dörtte biri çatışmalı olarak ortaya çıkmaktadır. Çatışmalı boşanmaların temel özellikleri; öfke ve güvensizlik, sözel ve fiziksel şiddet, iletişimsizliktir. Çocukları bulunan ailelerde de çocuklar bu durumdan çok etkilenmektedir. Ebeveynler, çocukların ihtiyacını kendi ihtiyaçlarından ayırt etme konusunda zorluk yaşamaktadır. Bu tür çatışmalı boşanmaların nedenleri, eşlerin aniden bu kararı vermesi ya da aldatma olarak ortaya çıkmasıdır.

Boşanma süreci aslında hukuki olarak boşanma kararından çok daha önce başlamaktadır. Boşanmanın öncesinde ‘kriz süreci’ aslında yaşanmıştır, bireyler arasındaki bağlar çözülmüş ve aile kimliği parçalanmıştır. Her bir eş, diğerine ve bu evliliğe yatırdığı umutları, hayalleri, beklentileri geri çekmek zorundadır. Bu da kaybedilen için yas tutmayı ve ortaya çıkacak duyguların; öfke, suçluluk, utanç ile başa çıkması gerekmektedir. 

Bir evliliğe son verme kararı, evlenme kararından daha zordur. Yıllarca tahammül edilen davranışlar artık kızgınlık yaratmaktadır. Süreç başladığında iki tarafın tepkisi farklı olabilmektedir. Süreci başlatan kişi tarafından yas süreci başlamış olduğu için bu sürece daha hazırlıklı olabilmektedir. Terk edilen daha hassas olabilmekte ve inkar, öfke, mutsuzluk gibi duygular ortaya çıkmaktadır. Eğer boşanma ani ise çok ağır krizler oluşabilmektedir. Çünkü kişiler bu durumlarda yoğun bir şekilde reddedilme ve terk edilme düşüncesi barındırır. Fakat aksine önceden bir hazırlık var ise dönem daha kolay atlatılır. 

Kadınlar ve erkeklerin evliliğe dair farklı yatırımları olabilmektedir. Genelde kadınlar için anne ve eş olmak birlikte tanımlanır. Kadınlar evliliğin yürümesinde kendilerini sorumlu olarak görebilmektedir. Toplumda da çok sık kullanılan ‘evi dişi kuş kurar’ sözü ile anlatabiliriz. Bu sebeple kadınlar kendilerini, boşanma psikolojisi ile birlikte ‘başarısız’ hissedebiliyorlar ve boşanma psikolojisini atlatmakta zorlanabiliyorlar. Erkekler ise daha çok ‘çocuklarını bir daha görememe’ sıkıntısı yaşayabilmektedir.

Çocuklu aileler için boşanmak daha zorlayıcı olabilmektedir. Ebeveynlerin arasındaki çatışma çocuğu olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Birçok evlilikte, ailenin maddi gelirinin büyük bir kısmı baba tarafından sağlanmaktadır. Boşanma sonrası da babanın sağladığı maddi destek azaldığında annenin gelirinde de azalma görülmektedir. Bu da bakımı üstlenen anneler için zorlayıcı olabilmektedir. Bu tür zorlukları yaşayan ebeveynler kendi hissettikleri zorlayıcı duygularla; kırgınlık, öfke gibi başedemediklerinde çocuklarının duygu ve ihtiyaçlarıyla da ilgilenmekte zorlanabiliyorlar. Birçok anne-baba, bu süreçte yaşananlar ve boşanma konusunda çocuklarına ne şekilde ve ne kadar bilgi vermeleri gerektiğine karar verememektedir. 

Boşanma sırasında öfkenin ardında yatan bir duygu da hüzündür. Öfke hüznün yarattığı duygusal yoğunluğun bir bakıma dışa vurumudur. Acının, terkedilmenin, korkunun ya da suçluluğun bir dışavurumu olabildiği gibi altta yatan hüznün bir işaretidir. Hüzün, aynı zamanda içinde yoğun bir özlem, üzüntü ve acı gibi duyguları da barındırır. Çiftler hiç farkında olmadan hüzün ile tek başına yaşamaya ya da baş etmeye çalışırlar. Hüzünle baş etme biçimi aslında boşanma ya da sonraki hayatı nasıl yapılandıracaklarının da bir göstergesidir.

Zorluklarla baş etme yolları nelerdir? Terapi Nasıl İşe Yarar?

Boşanma sürecinde olan çiftler, psikolojik müdahalelere genellikle ayrılma aşamasının başlangıcında çift ilişkileri, ebeveynlik ya da çocukları için başvurabilmektedir. Bu boşanma terapisine dönüşebilmektedir. Evlilik terapisi evliliğin kurtarılması için yardımcı olmaktadır. Fakat boşanma terapisi ilişkiyi kurtarmakta değil, bu ilişkinin sonlanmasını nasıl ele aldıklarına odaklanmaktadır. 

Boşanma sürecinde odaklanılan müdahaleler; duygusal, finansal sonuçlarına uyum, sosyal, bireyselleşme süreciyle baş etme, gelecek yaşam sürecine hazırlanmayı hedeflemektedir. Ayrıca, bireylerin gelecekte daha sağlıklı ilişkiler sürdürme yeterliğini geliştirmeye odaklanmaktadır.

Boşanma sürecinde terapist, evliliğin sonlanmasının aile için olumsuz sonuçlarının en aza indirilmesine odaklanan geleneksel terapist rolündedir. Bireylerin evliliğin sonlanmasına ilişkin kendi duygularıyla baş etmesine yardım etmek üzere planlanmaktadır. Boşanma terapisi, aile üyelerinin mevcut etkileşimleriyle ilgilenmektedir. Bu çerçevede aile ilişkileri, bilişler, duygular ve davranışların birbiri üzerinde karşılıklı etkileri olduğu vurgulanmaktadır. Bireyin bir olaya yüklediği anlam geçmiş deneyimlerine dayanmaktadır. Sağlıklı aile işlevselliği için iletişim becerileri, empati ve empatik davranış önemli görülmektedir.

Bireylere kendilerini ifade etmeleri, şikayet etmek yerine eleştiriye daha doğru karşılık vermeleri, geçmişten değil de şimdi ve gelecek hakkında konuşmaları, iletişim konusunda desteklenmeleri; birbirinin sözünü kesmemeleri gerektiği öğretilmektedir. Boşanan bir partner üzüntüye saplanıp kaldığında, yeniden birleşme hayallerini itiraf ederek, özellikle de depresyona karşı koymasına yardım edebilecek güçlendirici bir duygu olan öfkenin farkına varıp onunla bağlantıya geçerek yoluna devam edebilir. Öfkeyle bağlantıya geçmek, öfkeyle hareket etmekle aynı şey değildir. Bir terapist, depresif danışanın öfkesini çekip çıkarabilir. Çift ya da bireysel görüşmelerde terk edilen bir partnerin yaşadığı bariz kızgınlığın altında başka duyguların olduğunun farkına varılmasını sağlayabilir. Duygusal deneyimi yeniden çerçeveleyerek normalleştirmek ve duyguları derinlemesine çalışarak partnerlerin neler yaşadıklarının farkındalığının gerçekleştirilmesi duygu düzenlenmesinde etkili yöntemlerdir.

Boşanma süreci ve sonrası için her bir eşle ayrı ayrı görüşülmekte eğer uygunsa çocuklar da dahil edilebilmektedir. İlişkinin durumu ve diğer yaşam konularını kapsayan her tür kararın ele alınmasında eşlere yardım edilmekte; tekrar birleşme, geçici olarak birlikte kalma, aile tatiline çıkma, ayrılık denemesi, ayrılık, boşanma gibi tüm alternatiflerin değerlendirilmesi ve olgunlaşmamış kararlardan kaçınarak belirginleştirmenin amaçlanması gibi konular ele alınmaktadır.

Boşanma yetişkinler ve çocuklar için belirli güçlükleri beraberinde getiren ve bu anlamda bir risk zemini oluşturan bir yaşam olayıdır. Ancak, giderek daha sıkça rastlanan boşanma aslında bir bitiş ve yok oluş öyküsü değildir ve böyle görülmemelidir. Eğer alışıldık yolun dışındaki bu zor yolculuk getireceği kendine özgü süreçler açısından iyi tanınır ve tahmin edilir olurlarsa, kişilerin başa çıkması kolaylaşacaktır. 

Uzman Psikolog Lidya Yılmaz